Güneş ışığının armağanı olan D vitamini, uzun yıllardır hem halk arasında hem de bilim dünyasında en çok konuşulan vitaminlerden biri.Kemik sağlığından bağışıklığa, yaşlanmadan ameliyat sonrası iyileşmeye kadar pek çok başlıkta gündeme geliyor. Özellikle modern yaşamın bizi kapalı mekânlara hapsettiği, pandemi sonrası evde geçirilen zamanın arttığı ve bağışıklık sistemi üzerine büyük bir farkındalık oluştuğu bu dönemde, D vitamini eksikliği toplumsal bir sağlık sorununa dönüştü. Ancak her şeyde olduğu gibi, D vitamini söz konusu olduğunda da “fazlası zarar” ilkesini akılda tutmak gerekiyor. Eksikliği elbette olumsuz; kemik sağlığını bozuyor, bağışıklık sistemini zayıflatıyor, yaşlanmayı hızlandırıyor. Fakat bu bilimsel bulgulardan yola çıkarak geliştirilen bazı yaklaşımlar ve popüler uygulamalar amacını aşmış durumda: Yüz binlerce üniteyle yapılan D vitamini enjeksiyonları, kan seviyelerini 100 ng/mL’nin üzerine çıkarma çabası, şişe şişe D vitamini tüketme akımları artık toplum sağlığını tehdit eder hale geldi.
ŞAŞIRTICI SONUÇLAR/
Next Paylaş
Facebook’da Paylaş
Twitter’da Paylaş
Whatsapp’da Paylaş
D vitamini hakkındaki en kapsamlı ve kontrollü araştırmalardan biri olan VITAL çalışması, benim de üyesi olduğum Harvard grubu tarafından yürütüldü ve dünyanın en prestijli tıp dergilerinden New England Journal of Medicine’da yayımlandığında, sonuçları hepimizi şaşırttı. Bugüne kadar D vitamininin kemikleri güçlendirdiği, kırıkları önlediği ve kalp-damar sağlığını koruduğu düşünülüyordu. Ancak 25 binden fazla kişinin yıllarca takip edildiği bu geniş kapsamlı araştırma, günlük 2000 IU D vitamini takviyesinin -Omega 3 ile birlikte verilse dahi- bu alanlarda beklenen faydayı sağlamadığını ortaya koydu. Kanser, kalp-damar hastalıkları, düşme, bilişsel fonksiyon bozuklukları, atriyal fibrilasyon, migren ve felç gibi durumlarda hiçbir iyileşme gözlenmediği gibi, kırık riskini de azaltmadı. Kısacası toplumun geneli için, D vitamini seviyelerini yükseltmeye yönelik rutin takviye yaklaşımı artık bilimsel desteğini yitirmiş durumda.
EGZERSİZLE DESTEKLEYİN/
Next Paylaş
Facebook’da Paylaş
Twitter’da Paylaş
Whatsapp’da Paylaş
İlginç bir şekilde, son araştırmalar D vitamini seviyelerini korumak için doğal bir çözüm öneriyor: Egzersiz. İngiltere’de yapılan bir çalışmada, kış aylarında düzenli egzersiz yapan bireylerin D vitamini seviyelerindeki düşüşün çok daha sınırlı kaldığı görüldü. Haftada dört kez yürüyüş, bisiklet veya yüksek tempolu antrenman yapanlarda D vitamini düşüşü yüzde 15 civarında olurken, hiç egzersiz yapmayanlarda bu oran yüzde 25’e kadar çıktı. Üstelik egzersiz, aktif D vitamini formunun korunmasına da katkı sağlayarak kemik, kas ve bağışıklık sağlığına önemli etkiler sundu. Yani hareket etmek, vücudumuzun D vitaminini kullanma kapasitesini de destekleyebiliyor.
İDEAL SEVİYE NE/
Next Paylaş
Facebook’da Paylaş
Twitter’da Paylaş
Whatsapp’da Paylaş
D vitamini seviyelerinin 30–50 ng/mL aralığında olması öneriliyor. Ancak bu sınırlar da herkes için net değil. Özellikle yaşlı yetişkinler, bağışıklık sistemi hastalıkları olanlar, uzun süreli bakım evinde kalanlar veya osteoporoz gibi kronik rahatsızlıkları olan bireyler için, klinik değerlendirme sonrası günlük takviye düşünülebilir. Fakat bu bile mutlaka sağlık profesyoneli gözetiminde olmalı. Bazı Endokrinoloji Dernekleri, 75 yaş altındaki sağlıklı bireylerin diyetten aldıkları D vitamini dışında yüksek doz takviye kullanmalarına gerek olmadığını vurguluyor.
D VİTAMİNİ ZEHİRLENMESİ/
Next Paylaş
Facebook’da Paylaş
Twitter’da Paylaş
Whatsapp’da Paylaş
İşte tam bu noktada “kaş yapalım derken göz çıkarmayalım” uyarısı devreye giriyor. D vitamini eksikliği zararlı olabilir ama fazlası da bir o kadar riskli. İspanya’da yaşanan bir olay bunun en çarpıcı örneklerinden biri: Balear Adaları’nda çevrimiçi siparişle alınan ve yanlış formüle edilen D vitamini takviyesini kullanan 16 kişi hastaneye kaldırıldı. Bu kişilerde böbrek yetmezliği, şiddetli kusma ve hiperkalsemi (yüksek kalsiyum düzeyleri) gibi ciddi tablolar görüldü. Denetimsiz D vitamini kullanımı sadece İspanya’da değil, Avrupa ve Türkiye’de de artmaya başladı.D vitamini “ne kadar çok, o kadar iyi” anlayışıyla alınacak bir madde değil. Aksine, fazlası vücutta kalsiyum birikimine yol açarak böbreklerde, damarlarda ve diğer dokularda kristal oluşumuna neden olabiliyor. Bu da fark edilmeden böbrek taşı ya da damar sertliği gibi ciddi sorunlara yol açabiliyor. Kalsiyum ve fosfor seviyelerinin birlikte artması bu riski daha da artırıyor. Yani eksiklik kadar fazlalık da tehlikeli.İspanya Sağlık Bakanlığı’nın 2019 raporları, özellikle çocuklarda D vitamini toksisitesi vakalarının endişe verici biçimde arttığını gösteriyor. Bu artışın temel nedeni, uygun olmayan ve kendi kendine yapılan takviye uygulamaları.
SONUÇ: DENGELİ KULLANIM ŞART/
Next Paylaş
Facebook’da Paylaş
Twitter’da Paylaş
Whatsapp’da Paylaş
D vitaminiyle ilgili tartışmaların merkezinde net bir gerçek var: Bu vitamin kesinlikle önemli ama “ne kadar çok, o kadar iyi” anlayışıyla yaklaşmak doğru değil. Araştırma sonuçları, genel popülasyonda rutin D vitamini takviyesinin ciddi hastalıkları önlemediğini gösteriyor. Elbette bazı risk grupları için D vitamini desteği gerekebilir. Ancak bu durumlarda bile doz, süre ve takip mutlaka bir hekim kontrolünde olmalı. Unutmayalım ki vücudumuz D vitaminini doğal yollarla da üretebiliyor. Güneş ışığı, dengeli beslenme ve düzenli egzersiz bu konuda hâlâ en etkili destekçilerimiz. Sonuç olarak, D vitamini konusunda ne panik ne de umursamazlık doğru yaklaşım. Eksikliği kadar fazlalığı da zararlı. Hekim kontrolünde, gerektiğinde ve doğru dozda kullanım en sağlıklı yol olacaktır.
Haber Kaynak : CNNTURK.COM
“Yayınlanan tüm haber ve diğer içerikler ile ilgili olarak yasal bildirimlerinizi bize iletişim sayfası üzerinden iletiniz. En kısa süre içerisinde bildirimlerinize geri dönüş sağlanılacaktır.”